Türkiye’de son 15 yılda yüzde 170 oranında artış gösteren diyabet, uzun yıllar belirti vermeden ilerleyebilen sinsi bir hastalık… Öyle ki Türkiye’deki diyabetli bireylerin yaklaşık yarısının hastalığından henüz habersiz olduğu öngörülüyor. Ülkemizdeki diyabet artışını hareketsiz yaşama, fast food tüketiminin artmasına ve obeziteye bağlayan Central Hospital’dan Aile Hekimi Uzm. Dr. Didem Altay Gazi, organ yetmezliklerine sebep olan ve yaşam kalitesi düşüren diyabetten korunmak için ilk adımın check up ile başladığını ve rutinde yapılacak küçük değişikliklerin bile insülin direncini anlamlı şekilde azaltabileceğini söylüyor.
Uluslararası verilere göre Türkiye, Avrupa ülkeleri ara
sında diyabet prevalansı en yüksek olan ülke… Özellikle 20–79 yaş arası
yetişkinlerde diyabet görülme oranı, Avrupa ortalamasının oldukça üzerinde. Son
15 yılda Türkiye’de diyabet vakaları yüzde 70 oranında artış gösterdi. Bu hızlı
artışın ardında ise hem yaşam tarzına bağlı değişiklikler hem de modern
toplumun getirdiği etmenler yer alıyor.
Diyabet, uzun yıllar belirti vermeden ilerleyebilen sinsi
bir hastalık. “Sessiz salgın” olarak adlandırılmasının nedeni de bu. Birçok
kişi, zaman içinde yavaş yavaş yükselen kan şekeri düzeylerine alıştığı için
kan şekeri tehlikeli seviyelere ulaştığında bile hiçbir şey hissetmeyebiliyor.
Son çalışmalara göre Türkiye’de diyabetli bireylerin yaklaşık yarısının
hastalığından habersiz olduğu tahmin ediliyor.
Diyabet sinsi
ilerliyor
Diyabet, belirtilerini geç gösterdiği için yavaş yavaş organ
ve damar hasarına yol açıyor. Uzun vadede, kalp krizi ve inme riskini
artırıyor, böbrek yetmezliğinin en önemli nedenleri arasında yer alıyor,
gözlerde retinopati, hatta görme kaybına yol açabiliyor, damar tıkanıklığı
nedeniyle ayak yaraları oluşabiliyor, sinir hasarı, duyu kaybı ve ciddi
enfeksiyonlara neden oluyor, bakteriyel ve viral bulaşıcı hastalıklara
yakalanma kontrolsüz diyabette daha sık izleniyor ve cilt hastalıklarına
diyabetli bireylerde normal bireylerden daha fazla rastlanıyor. Bu komplikasyonlar
yıllarca sessizce ilerleyerek organ yetmezliklerine sebep oluyor ve tedaviyi
zorlaştırıyor, yaşam kalitesini düşürüyor.
Central Hospital’dan Aile Hekimi Uzm. Dr. Didem Altay Gazi,
ülkemizde diyabetin son yıllarda hızlı artışını şehirleşme ve hareketsiz yaşama
bağlıyor. “Büyük şehirlerde yaşayan toplum, giderek daha az hareket ediyor.
Yakın zamanda yaşadığımız pandemi ve evden çalışmanın daha ekonomik ve popüler
olması, iş gücünde zaman kaybını azaltması, günlük yürüyüş mesafelerinin
azalması, ekran karşısında geçirilen sürenin artması diyabet vakalarının
artmasının en önemli nedenlerinden” diyen Uzm. Dr. Altay Gazi, kas kütlesi
azaldıkça insülin direnci kaçınılmaz hale geldiğini ve bunun da beraberinde
diyabeti getirdiğini söylüyor. Zeytinyağı, sebze, baklagiller ve sağlıklı et
ağırlıklı bir beslenme biçimi olan geleneksel Akdeniz mutfak kültürünün
kaybolmasının da diyabet artışında da etkili olduğunu kaydeden Uzm. Dr. Altay
Gazi,“Zamanla yarışan ülkemiz bireylerinde hazır gıda, paketli ürün ve fast
food tüketiminin artması koruyucu kalkanı ortadan kaldırdı. Özellikle rafine
karbonhidratlar ve şekerli içecekler diyabet riskini kat kat arttırıyor” diyor.
Küçük değişiklikler
bile insülin direncini anlamlı şekilde azaltabilir
Türkiye, diyabet gibi obezite artış hızında da üst
sıralarda... Obezite ve diya bet birbirini tetikleyen bir döngüye sahip. Artan
kilo, insülin direncine neden oluyor, insülin direnci de kilo vermeyi daha da
zorlaştırıyor. Kısır döngünün burada başladığına dikkat çeken Uzm. Dr. Altay
Gazi, bu kısır döngüyü kırmak mümkün olduğunu ve öncelikle ayrıntılı kan
tetkiklerinin yapılması için check-up programından geçmenin ilk adım olduğunu
söylüyor.
Çağımızın sessiz tehlikesi diyabete karşı alınabilecek
etkili önlemleri sağlıklı beslenme alışkanlıklarını geri kazanma, günlük
hareketi artırma, stres yönetimi ile uyku ve ailevi riskin farkındalık olarak
özetleyen Uzm. Dr. Altay Gazi, sözlerine şöyle devam ediyor: “Diyabet riskini
yüzde 30’a kadar azaltan en önemli unsur hareket. Hareket, kan şekerinin daha
dengeli kalmasını sağlıyor, bu nedenle günlük en az 7 bin–10 bin adım atılması,
haftada 3–4 gün tempolu yürüyüş ve kas kütlesini artıran direnç egzersizleri
yapılması gerekiyor. Aynı zamanda zeytinyağı, sebze ve baklagilleri içeren
beslenmeye geçilmeli, rafine karbonhidratlardan uzak durulmalı, paketli
atıştırmalıkları sınırlandırmalı ve şekerli içecekler yerine su veya şekersiz
içecekler tercih edilmeli. Kronik stres ve uyku düzensizliği kortizol
seviyelerini yükselterek insülin direncini artırıyor. Düzenli ve yeterli gece
uykusu, meditasyon, nefes egzersizleri ise özellikle risk grubundaki bireyler
için önem taşıyor. Tüm bu küçük değişiklikler bile insülin direncini anlamlı
şekilde azaltabilir.”