Gastroenteroloji Uzmanı Prof. Dr. Gökhan Kabaçam, "Türkiye'de yağlı karaciğer olma oranı yüzde 45'tir. 2 kişiden 1'i karaciğer yağlanması yaşamaktadır. Bunun bir ilacı yok. Bu yaşam tarzı değişikliğiyle tedavi edilebilir." dedi
Gastroenteroloji Uzmanı Prof. Dr. Gökhan Kabaçam, karaciğeri
tehdit eden en önemli hastalık gruplarının hepatitler ve karaciğer yağlanması
olduğunu belirterek, Türkiye’de hepatit taşıyıcılığının halen önemli bir halk
sağlığı sorunu olduğuna dikkat çekti.
Prof. Dr. Kabaçam, “En son yapılan çalışmalara göre Türk
popülasyonunun yüzde 4,5’i aktif hepatit B taşıyıcısı. Hepatit B de çok kolay
bulaşan bir virüstür. Bu nedenle bizim için çok önemli bir tehlikedir.
2000’lerden itibaren aşılamayla birlikte artık çocuklarımız, yeni jenerasyon bu
konuda daha bağışık ama eski jenerasyonda böyle bir şey yok. Hepatit C için de
hepatit C yüzde 0,8 ama hepatit C’de son yıllarda çığır açan yeni tedavilerimiz
var ve bu tedavilerle birlikte yüzde 99’a, yüzde 100’e varan başarılar elde
ediyoruz. Hepatit B tedavisinde ise virüsü baskılayarak ilerlemesini
durduruyoruz. Siroz, kanser olmasını durdurabiliyoruz ama henüz söküp
atabilecek bir yaklaşım geliştirmiş değiliz, onu da bekliyoruz.” diye konuştu.
"10 Yıl İçinde
Naklin En Önemli Nedeni Haline Gelecek"
Karaciğer yağlanmasının, önümüzdeki 10 yıl içinde naklin en
önemli nedeni haline geleceğini kaydeden Prof. Dr. Kabaçam, “Günümüzde
karaciğeri en çok tehdit eden faktör, obezitedir. Sadece hepatit virüsleri
değil, karaciğeri iltihaplandıran en önemli tehlike aslında çağımızın hastalığı
obezite. Türkiye’de yağlı karaciğer olma oranı yüzde 45’tir. 2 kişiden 1’i
karaciğer yağlanması yaşamaktadır ancak her yağlı karaciğer de siroz anlamına
gelmez. Her yağlı karaciğer iltihaplanıyor mu? Hayır. Belli başlı faktörler
var; kişinin şekerinin olması, kolesterol yüksekliği, yanında alkol kullanıyor
olması, genetik, kilonun yağlanmanın özellikle göbek içerisinde olması gibi
nedenler karaciğer yağlanmasına bağlı iltihabı yani yağlı karaciğer iltihabı
tetikleyebiliyor." dedi.
Kabaçam, sözlerini şöyle sürdürdü: "En son yapılan
projeksiyonlara göre önümüzdeki 10 yıl içerisinde karaciğer kanseri, siroz,
karaciğer naklinin en önemli nedeni haline gelecek. Karaciğer yağlanması, çoğu
zaman sessiz ve sinsi seyretmektedir. O kadar sessiz ve sinsi seyirli bir
hastalık ki, kişi anlamadan siroz olmuş olabiliyor. Yavaş seyrediyor,
biyokimyasal parametrelerden anlayamayabiliyorsunuz. Yani hastanın mutlaka
görüntüleme ve deneyimli bir merkezin takibinde olması gerekiyor. Altı aydan
uzun süren karaciğer enzim yüksekliği bizim hepatit dediğimiz tablodur.
Karaciğer iltihabı demek. Bu hepatit, siroza ve kansere gitme riskinin arttığı
anlamına gelmektedir."
İlacı Yok, Yaşam
Tarzı Değişikliği Şart
Karaciğer yağlanmasının tedavisinde temel yaklaşımın yaşam
tarzı olduğunu vurgulayan Kabaçam, “Disiplin şart. Bunun bir ilacı yok. Bu
yaşam tarzı değişikliğiyle tedavi edilebilir bir şey. Biz çok şanslı bir
ülkeyiz. Akdeniz tipi beslenebilecek imkânlarımız var. Sebze meyve ağırlıklı
beslenmemiz, beyaz eti daha çok tercih etmemiz, yağsız kırmızı etler ve
karbonhidrattan uzak durmamız gerekiyor. Günlük egzersiz, yürüyüş yapmamız
gerekiyor. Mesela haftada 150 dakika hafif terleyecek tempoda bir spor yapmak
karaciğer sağlığına çok ciddi fayda sağlıyor. Eğer midenizde bir sıkıntı yoksa
günde iki bardak kahve içmenin çok ciddi faydaları olduğunu biliyoruz.
Şekeriniz, kolesterolünüz veya metabolik başka bir probleminiz varsa bunun
tedavisi için gerekli önlemlerin alınması da çok önemli. Obezite ve bunun
getirdiği metabolik karaciğer hastalığı yani yağlı karaciğer, yaşam tarzı
değişimiyle, kilo vermeyle ve diğer altta yatan hastalıkların kontrolüyle
gerileyebiliyor, durabiliyor ve geriletebiliyoruz. Geriliyor olması çok iyi bir
şey; çünkü zaten karaciğer rejenere olan bir organ, sadece ona o zemini
hazırlıyor olmak lazım.” dedi.
Kaynak: DHA